9 Aralık 2006

bugün güneş erken doğsun

Tütün kokmuş parmaklarım
Bak kurumuş dudaklarım
Hayat uzun, bu gidişle
Yolumu zor bulurum

Geceleri hayal meyal
Anlaşılan her şey yalan
Dalıp gittim sensizliğe
Dönüşü zor bulurum

Seni benim kadar seven
Benim kadar uzak olsun
Bin bir dertle geçti günler
Yeter artık sabah olsun
Bugün güneş erken doğsun

Bu şarkıyı ilk ne zaman dinlemiştim? Orta 3'teydim. Harıl harıl fen liselerine hazırlanıyorum. Çok da iyi gidiyodu. Herkes seneye gideceğime kesin gözüyle bakıyodu. Öyle ki hocalar, arkadaşlar falan vedalaşıyolardı benle:) Her neyse, son haftada falandık, dersane piknik yapmıştı. Yaylaya çıkmıştık. İşte bu şarkıyı ilk orda dinledim. Of ne süper şarkıydı. Hemen şehre inince mp3'ünü indirdim. Ertesi gün de kasetini almıştım.

Günlerden cumartesiydi. Ertesi gün fen lisesi sınavı vardı. Sınav Antalya'da olacağı için biz cumartesi'den yola koyulduk. Anadolu lisesi sınavından farklı olarak, bu sefer sadece babam gelmiyordu: annem, babaannem ve dedem de geliyordu...

Yol boyunca bu şarkıyı dinlemiştim. Başa alıp alıp dinliyordum..

Sınavım çok kötü geçmişti. Aksilik o ya, kontörlü internetim bitmişti ve sonuçlara bakmaya babamla internet kafeye gitmiştik. Kontrol ettikçe, yanlışlar çıktıkça matematikten sonra "baba artık ankara olmuyor", biraz sonra fenden sonra "baba antalya bile olmuyor!"

Bilindiği üzere fen lisesi sınavı okullar kapanmadan bir hafta önce yapılıyor. O yüzden sınavdan sonra bir hafta daha okul vardı. Okula gitmiştim. Moral sıfır. İnsanların yüzüne bakmamaya çalışıyorum ama olmuyor. Biraz sonra (şu an ikisi de Çapa Tıp'ta okuyan) onların da gideceğinden emin olduğumuz Burcu ve Özlem gelmişti. Onların da sınavı kötüydü. Kötü haber misali, tüm hocalar öğrenmişti. Ya sizin kötüyse, herkesin kötüdür falan diye bizi teselli etmeye çalışıyorlardı. O sırada Murat geldi. Onun sınavı gayet iyiydi. Ve Murat Antalya feni kazandı. (o da şu an çapa tıp'ta)

Artık yarı depresyonda gibi bi şeydim. O yaz ne tatile gittim, ne de dışarı çıktım. Denize bile bi kaç kere girdim. Ve hep bu şarkıyı dinledim. Evet bu şarkı giden bi sevgiliyi değil, benim için yıkılan hayalleri anlatır...

Fen lisesine giden bazı arkadaşların "boş ver ya, sen de anadolu lisesi'ne devam edersin" lafı bana çok koymuştu. Çok hırslanmıştım. Kendimi ispat etmeliydim. 3 sene sonra ettim de; ama o dönem yaşadıklarımı hala bana bu şarkı hatırlatır ve aynı duyguları yaşarım...

2 Aralık 2006

neler oluyorr

Geçen sene sonbahar döneminde GEP¹ ile başlayan gönüllülük hikayem, bu dönemle birlikte iki dönemdir YYP² ile devam ediyor. Bu sene GEP'ten birlikte YYP'ye transfer olduğumuz Yavuz gelmiyor. Peren, Bilgehan ve Irmak'sa bu sene gelmeye başladılar. Geçen seneki yurdumuzdan yönetimle ilgili sorunlarımız ve yurdun küçük olması sebepleriyle ayrıldık. Çok büyük umutlarla bu sene Sincan Çocuk Yurdu'na başlamıştık; ancak hiçbir şey istediğimiz gibi gitmiyor. Olayın büyüsü mü bozuldu nedir bilmiyorum; ama herkes farkında bir şeyler ters gidiyor. Çocuklara faydalı olamıyoruz, kaç haftadır ders çalıştıramıyorum ben çocuklara.. Satranç oynuyoruz paso çocuklarla. Sanki çocuklar için değil de arkadaşlarımı görmek için gidiyormuşum gibime geliyor. Bu da beni huzursuz ediyor. En son toplantı sonrasında atılan maillerden de yavaş yavaş karşılıklı saygımızı yitirmeye başlıyormuşuz gibime geliyor ve tamamen saf ve insancıl duygularla başlayan bu projenin acaba sonuna mı geliyoruz diye kendime sormadan edemiyorum...

¹ Gönüllü Eğitim Projesi
² Yetiştirme Yurtları Projesi

6 Kasım 2006

i love ajda

70’lerin şarkılarını, filmlerini; o dönemin görece naif yaşam tarzını çok seviyorum… Bazen babamla konuşurken keşke 70lerde bugünün teknolojisiyle yaşasaydım derim. Cidden süper olurdu yaw.. Ama tabi bu kendimce kurguladığım ütopya gerçekleşmesi imkansız bir hayal olsa da ben yine de o zamanın şarkılarını dinleyerek gibiymişçesine –bu da nası garip bi kelime oldu, hayret word hata vermedi! :)) - yaşamaya çalışıyorum. Thnx to youtube :)) ki 70’lerin şarkılarını, reklamlarını falan izleyebiliyoruz…

İşte benim Ajda fanatikliğim küçüklüğümden beridir olan bu 70ler hayranlığının bir ürünü… Her şarkısını ayrı seviyorum. Eurovizyonda bizi temsil etmesiyle de gurur duyuyorum. Petrol şarkısı bence Eurovizyon’un en güzel şarkılarından biri ve bildiğim kadarıyla Eurovizyon’da etnik kimliği bu kadar yüksek olan ilk şarkılardan. Çünkü bildiğiniz gibi geçmişteki Eurovizyonlarda her ülke hemen hemen aynı tip, belirli kalıpları olan şarkılarla katılıyordu ve birinci bugünden daha fazla politik sebeplerle seçiliyordu. İşte böyle bir ortamda Petrol gibi bi eserin başarılı olmasını beklemek cidden hayal olurdu. Keşke zamanında Ajda da kendisini o kadar yıpratmasaydı. (Eurovizyon hezimetiden sonra yıllarca yurtdışında yaşamış ve Türkiye’ye dönmemiş!) Ama sonuçta bugün bu şarkı hem ülkesinde, hem de Avrupa’da gayet sevilen bi şarkı. Internette yabancıların yaptıkları yorumlarda da bunu görmek mümkün.. Gününün ötesinde bi şarkı – fazla mı abartıyorum ki, yok beea :))) – bugün katılsa zirveye oynayacak bi şarkı!!! Sonuç olarak Ajda Pekkan ben seni çok seviyorum, iyi ki varsın!

24 Ekim 2006

Biz Arap Değiliz!

Yine İtalya’da başımdan geçen bir olayı anlatıcam. Şimdi biz proje sırasında bir manastırda kaldık; sabah, öğle ve akşam yemeklerini de yine bu manastırda yiyorduk… Yemeklerimiz manastırdaki mutfakta pişiyordu ve papaz Don Salvino efendi :)–ki kendisi benden nefret ediyordu :)- bize garsonluk yapıyordu :))) Zaten bu konu da bizim Türk gurubu arasında baya bi dalga konusu olmuştu. Özellikle Gülni bunu çok komik buluyordu: düşünsenize cami’de kalıyorsunuz, caminin mutfağı var :D Hatta hoca efendi de yemekleri önünüze getiriyor, hatta her yemekten sonra beğendiniz mi çocuklar falan diyor… Cidden bize çok uzak şeyler bunlar. Ama orda normaldi… Nedendir bilinmez bizim projedeki Araplar ve Slovenler vatandaşlarından :) pek ayrılmıordu yemek sırasında, dolayısıyla yemek odasındaki 3 masanın birinde Slovenler, birinde Araplar ve diğer masada ve öteki her masada da kimi Türkler ve İtalyanlar oturuyorduk. Zaten bu yüzden de en çok İtalyanlarla kaynaştık :))) –özellikle ben- İşte yine bi öğle yemeğindeyiz, ama bazılarımızın tiyatro çalışmalarını yaptığımız kilisede çalışmaya devam etmesinden dolayı –zaten bu da bi ilginçti, manastırda kaldık, kilisede tiyatro oynadık…- masada ilk kez hem Türk, hem İtalyan, hem Sloven hem de Arap vardı… Konuşuyoz işte havadan sudan. Sloven arkadaş Tabita anlatıyo işte dedi, Hırvatlar bizim dilimizi anlamıyor ama biz onları anlarız dedi, ben de şaşırdım nası ya falan işte anlattı falan… Neden sonra döndü bu bana bi yandan da yanımdaki Nisal’a bakıyo o da Arap oluyor… Dedi siz birbirinizi konuşurken anlıyor musunuz? Nası ya dedim, bi şaşırdım… Tabi onun da bi suçu yok: Türklerle Arapları bir tutan bi kültürde yetişmiş ne de olsa… Biraz anlattım işte dedim, evet bazı kelimelerimiz ortak, ama dillerimiz ve kültürlerimiz farklı bizim dedim… Dedim sizin Ruslarla, Sırplarla ya da ne bileyim Bulgarlarla aynı Slav ırkından olduğunuz gibi değiliz biz Araplarla ve İranlılarla dedim, sadece din kardeşiyiz :)))) Hııı, tabi falan dedi, ama ne kadar anladı, bilmiyorum… Ama sanırım biz Türkler olarak üzerimize yapışan bu Araplığı uzun yıllar batı halklarının kafasından atamayız gibime geliyor…

22 Ekim 2006

Domuzzz

İtalya'ya gitmeden önce annemin yaptığı "aman olum dikkat et" listesinin en başlarındaydı domuz yememeye dikkat etmek... Bu listede neler yoktu ki... parana dikkat et, fotoğraf makineni kimseye verme, donuna, çorabına dikkat et :)) elbiselerine dikkat et, parana yine dikkat et, aman olum domuz yeme!!!
Ama ben ilk domuz etini henüz italya topraklarına basmadan, macaristan topraklarının üstünde uçarken yedim :D
istanbul-budapeşte-roma aktarmasıyla italya'ya gitmiştim. Aptal macarlar biz istanbul'dan budapeşte'ye giderken verdikleri yemeğin üzerine "no pig" falan yazmışlardı ve takdir etmiştim, nereden bilirdim ki bunlar bizim budapeşte'den de roma'ya devam edeceğimizi unutsunlar.... Budapeşte'den roma'ya giderken uçakta bu macarlar böle beyaz bi sosis getirdiler. Ben de bilmeden biras yedim, ama bi koku, bi koku inanılır gibi değil... Sonradan amaaan dedim, bu sakın domuz olmasın, yanımdaki adama döndüm, "sorry, what kind of meat is this??". Amca bi şaşırdı ve sakin bi şekilde "a kind of pork" dedi nasıl bilmezsin diye yüzüme bakarak... Tabi geri kalanı yemedim...
Bu daha ilkti, henüz başındaydık:)))
İtalya'da biz türk gurubu olarak her yemekten önce italyanlara soruyoduk, bu yemekte ne eti var diye sürekli... Ama onlar inatla domuzlu yemekler yapmaya devam ediolardı, sooradan örendik ki domuz en ucuz etmiş de ondan bu kadar çok yiyormuş domuzu bu yabancılar.. Artık sonralara dooru italyanlar "bak bu kola, domuz eti yok bunda, içebilirsiniz" diye dalga geçmeye de başlamışlardı :)))
Ama aslında haksız da sayılmazlardı, adamlara bildiin anlatamıyordum.. Çünkü su içi içki içen bizler, nedense domuz eti yemiyorduk... Adamlar haklı olarak soruyolardı bu ne perhz, bu ne turşu :)) diye... Ben de orda farkettim, cidden bu işte bi gariplik vardı. Bunu benim gibi farkeden bazı arkadaşlar ve neredeyse tüm araplar bizim projedeki domuz yemeye başlamışlardı :)))
Ben yine de son ana kadar direndim diyebilirim, ama roma'daki son dört günün birinde bilerek ve isteyerek domuz yediğimi itiraf etmeliyim :))) Şöyle ki panzerotto diye çok güzel bi italyan pişisi :)) vardı, bari'deyken yemeye alıştığımız, ucuz ve doyurucu:))) Dometes ve mozerallalı... Biz bunu roma'da da aynı malzemelerle yapıolar sanmıştık safça... Ancak roma'da bu güzide yemeğe domuz da koyuyolarmış ne bilecez... Aldık birer tane bizim umutla... Bi ısırdık, anaaa pembe pembe domuzlar sırıtıyo bize... E o kadar para vermişiz, yiyelim bari dedik ve yedik afiyetlen :))))
İşte italya seferimin domuz açısından gidişatı böyleydi...

7 Eylül 2006

kaandır(ama)dım... :)

:D eski şarkılardan kopabileniniz var mı?? ben vazgeçemiyorum. müzik listem full eski şarkılarla dolu.. az önce kenan doğulu'nun ilk kasetlerinin birinin hitlerinden kandırdım denk geldi... bu şarkıyı ilk çıktığı zaman da çok sevmiştim.. baş kısmındaki müziksiz giriş beni yıllar sonra dinlediğimde yine etkiledi.. o dönem ilkokuldaydım ben. bilirsiniz 23 nisan baloları falan vardı o dönem. en azından bizim oralarda vardı. günler öncesinden hangi kızla baloya gidecen ayarlamaya çalışırdın. offf ne günlerdi :)) ben bi kıza bi kaç kere teklif etmiştim, hep reddetmişti kibarca, ve sonunda yakın arkadaşlarımdan biriyle gelmişti baloya... o dönem hep bu şarkıyı dinlerdim.. ah bi kandıramadım falan diye.. ilk dinlediğimde hemen o yılları hatırladım, duygulandım falan :))) şu an üçüncü kez dinliyorum, belki dördüncüyü de dinlerim.... kim bilir.. (bu arada bu kim bilir lafı da ingilizcedeki who knows'un birebir çevirisi, bizim film çevirmenleri ne de güzel uydurmuş:)))

24 Temmuz 2006

eurovision 2003 sertab


gurur gecesi ve sertab...

slovenia voting 2003


son oy.. slovenya... belçika birkaç puan önde, heyecan dorukta... spiker oyunu belçika'dan yana kullanıyor ama son ana kadar geride olan türkiye hakkıyla kazanıyor ve tarihindeki ilk birinciliği alıyor...

23 Temmuz 2006

ne arasan var

cuma akşamı peren'le son mikrop labımız için kastık... akşam 8 gibi başladığımız labımız sabah 4 gibi bitti... daha sonra acıkan bizler :)))) yürüyerek -o saatte ne cesaret- merkez-mss-doğu arasındaki o ıssız yoldan geçerek doğudaki köfteci esata gittik.. lakin; köfteci esat yoktu ve biz hala açtık, sabah da mozart açılmıycaktı -ne saçma!-. n'apalım, n'apalım derken yürüyerek shell'e kadar gittik, ordan bissürü bisküvi, topkek falan aldık ve taksiyle bcc'ye döndük.. biz geldiğimizde saat çoktan yediyi geçmişti.. ve yarım saatlik uykularla laba girdik... bir laba kasma seansı da bööle bitmişti, ama unutulmaz bi gece olmuştu:))))

alohaairlines disaster


tarih boyunaca ne kadar çok facia olmuş yaaww... yukardaki fotoğraf onlardan birine ait.. 1988'de, hawai ile honolulu arasında sefer yapan aloha havayollarına ait uçağın gövdesinin kokpitten kanada kadar olan bölümünde üst kısmı yırtılıp parçalanmış, bir uçuş görevlisi uçaktan dışarı uçmuş ve 65 yolcu yaralanmış. az daha neredeyse tamamen parçalanacak olan uçak mucizevi bir şekilde yere inmeyi başarmış. fotoğraf sanırım trajediyi anlatmaya yetiyoo...

19 Temmuz 2006

israil ortadoğu'yu kan gölüne çevirirken...

çocukların ellerine, ayaklarına ve ceplerine dikkat...

13 Temmuz 2006

şanslı çocuklar

Bir önceki yazıyı yazdıktan sonra anladım. Bizim ne kadar şanslı çocuklar olduğumuzu - en azından çizgi filmler açısından.. Haftasonları erkenden kalkardım, 6,5 - 7 gibi. Annemler daha yatıyo olurdu. Hemen salona geçer, televizyonu açardım, ama ses çok kısık olarak.. Annem defalarca uyardıktan sonra bunu bana öğretmişti: "Berkhan, erken kalkıyosun, televizyonun sesini çok açma; izin ver uyuyum.." Bu yüzden kapıları falan sessizce açar, parmak ucuyla yürür; sessizce çizgi filmlerimi izlerdim. Annem 9 gibi kalkardı. "Aferin, hiç ses çıkarmadın" der, beni öper; sonra da "Bugün kahvaltıda ne istiyosun" diye sorardı. Bizde haftasonları kahvaltıları saatlerce sürerdi, o yüzden çok önem verirdik. Bazen de babam o an canı ne istiyosa, bi gün önceden anneme söylerdi.. Zaten babamla zevklerimiz eşdeğer olduğu için benim için farketmezdi.. Kahvaltı masasına oturduğumuzda ya benim çizgi filmlerime devam ederdik, bu sefer ailecek; ya da güzel, benim de seveceğim bi türk filmi izlerdik... Şimdi ise haftaiçi tvlerde 8den itibaren kadın programları başlıyoo, haftasonu ise müzik programları.. Merak ediyorum şimdiki çocuklar ne ara çizgi film izleyebiliyoo, hayal güçleri nasıl gelişecek... Hadi, mali durumu iyi olanların çizgi film kanallarını izleme olanakları var, ya da cd leri falan; ama bu imkanı olmayanlar için çok yazık...

11 Temmuz 2006

ne güzeldiler yaaww

ve de süper baba -ki kendisi hayatım boyunca izlediğim en süper dizidir. ahhhh.... diziyi izledikten sonra okulda arkadaşlarla (dörtte, beşte falan) konuşur, tartışırdıkk hep diziyi, özellikle burcu'ylaa... özledim onu da yaaww, ilkokul diyince.... (çapa tıp'a selamlar burdaaan...)


10 Temmuz 2006

kışgüneşi

tarkan'ın en sevdiğim, hiç bıkmadığım ve bıkacağımı sanmadığım süper şarkısı... dün bu şarkının sözlerini yıldız tilbe'nin yazdığını öğrendim ve şaştım kaldım.. birden gözümdeki deeri dağları aştı.. ya bu şarkı nası güzel bi şarkıdır yaaww... her mükemmel şarkıda olduğu gibi bu şarkı da hem çok hüzünlü, ağlamaklı, ölmekliyken; hem de sevinçten coşmuşken dinlenebilir.. ikisinde de sizi bi başka çarpar.. ne zaman efkarlanıp, şööle bi playlist yapıım, dinlediimde beni benden alsın, intaara sürüklesin dediğimde en başta kışgüneşi'ni koyarım.. bıkmam, bıkamam.. her defasında tarkan'a ağzına sağlık koçum demekten kendimi alamam... iyi ki zamanında söylenmişş bu nefis şarkı... yanda kapağı olan aacayipsin albümünün en bomba şarkısıdır...

2 Temmuz 2006

ırak'ta günlük olağan(!) ölümler

ırak güne saldırılarla başladı...
ırak'ta facia, pazar yerine giren bomba yüklü kamyon...
ırak'ta düğün evine atılan bombalar...

ntvmsnbc'yi ne zaman açsam bu ve benzeri ırak haberleriyle karşılaşıyorum. Irak'ta her gün onlarca, bazen yüzlerce insan ölüyor ve bu olaya herkes; hem bizler hem de dünyanın geri kalanı o kadar duyarsız ki... Artık umursamıyoruz oradaki zavallı, geleceğinden ümitsiz insanları.. Terörizme karşı ortak savaş, bu mu olmalı?

fransa brezilya'yı elerken

böyle bi maçı kaçıramazdım. tv odasına indik, maçtan hemen önce; sadece maç günleri insan bulabilceğiniz bu atıl odada nispeten çok kişi vardı. bizim kattan gelenler olarak en arkaya geçtik. o an ordaki herkes fransayı tutuyodu. belki de brazilya dışında kimse brezilyayı desteklemiyordu. nedense favorinin kaybetmesi, umulanın değil ama olacağından emin olunan şeyin olmaması bizleri mutlu ediyor. en azından benim için böyle. ve sanırım bu yüzden hayatım boyunca hiçbir zaman isviçre gibi bi yerde yaşamayacağım, sürprizleri severim ve monotonluk bana göre değil. lisedeyken, okula yürüyerek gidip gelirdim ve hiçbir zaman üst üste aynı yolu kullanmazdım.....

28 Haziran 2006

@ italya büyükelçiliği

bilenler bilir uzun süredir belgelerimi toparlamaya çalışıyodum... sigortaymış, davet yazısıymış, pasaportmuş, hesap ekstresiymiş, uçak bileti rezervasyonuymuş derken; dün öğrenci belgemi de almamla italyanların schengen vizesi vermek için biz türklerden istedikleri tüm belgeleri toparladım... dün sabah da nasıl olcakmış diye italyan büyükelçiliğine bi sefer yapmıştım; öğrendim ki sabah 8de 25 kişiye sıra veriolarmış.. Bu sabah saat 6 da kalktım ve taksiyle (o saatte dolmuş yoktu ve servis de 7,5 ta) italyan büyükelçiliğine gittim.. büssürü amcalar, teyzeler bekleşiolardı önünde. 6.20 gibi ordaydım ve ancak 10. sırayı alabildim..
nesee sıra bana geldiğinde içeri girdim, belgeleri verdim; allahtan sorun çıkmadı, kabul ettiler; işte yarın hang saatte vizeyi alcaamı sölerdiler.. ben de tam çıkodum, dedim boşuna mı italyanca1 i aldım; işte şurda bi konuşuveriyim dedim... çıkarken önce grazie (teşekkürler) dedim, amcaların yüz ifadesine baktım, umursamadılar... en son da kapıdan çıkmadan arrivederla (hoşçakalınız) dedim, amcalara bi daha baktım; yine tınmadılar... kendimi çok salak hissettim, soora da italyanlara ve italyancaya içimden saydırarak tunus durağına dooru süzüldüm... bi daa da italyanca konuşursam.....

26 Haziran 2006

dikkat erik ağacı...

Bugün aptal İtalya elçiliğinden vize alabilmek için gerekli evraklardan bir diğeri için, yapı krediye gittim; hesabımdaki son 3 aydaki değişim ekstresini aldım.. Neyse, dönüşte bi tabela gördüm uzun bi şey… ben biraz miyop olduğum için (-5.5 sadece) baş kısmını okuyabildim… “dikkat erik ağacı…” tabi bu tip dikkatle başlayan tabelaları bilirsiniz, “dikkat boyalıdır oturmayın!”, “dikkat dana çıkabilir!”, “dikkat askeri araç…” falan filan. Ama ilk kez erik ağacıyla ilgili bi yazı görmenin verdiği şaşkınlık haliyle, beynim hemen bu bilgiyi eski bilinenlerle karşılaştırdı ve tabelayı “dikkat erik ağacı çıkabilir!” olarak tamamladı. Puhahaha…. Tabe biraz güldüm, yuh bea şakacılar sizi falan diye yurt görevlilerine söylendikten sonra, tabi bi yandan da tabelaya iyice yaklaştım ve tamamını okuyabildim. “dikkat erik ağacı ilaçlıdır!” iyi güzel hoş da, etraf bi yığın ağaç dolu ben hangi birinin erik olduğunu nası anlıycam, hepsi mi erik; yoksa erik diyerek etraftaki tüm ağaçların ilaçlı olduğunu mu anlatmaya çalışıyosunuz. Niye sadece erik ağacı ilaçlı, yemesin yurt gençliği diye mi? Yoksa yesinler diye mi ilaçladınız, o zaman biraz geç kalmadınız mı??? Bu tip sorular beynimi baya yormuştu, adeta yedim bitirdim kendimi. Sonunda “of bea başlarım erik ağacınıza, umrumda bile değil, isterseniz kesin de kurtulalım” diyerek hızlı bi şekilde olay yerinden uzaklaştım. Adeta 10 yılımı yedi aptal erik ağacı….

13 Haziran 2006

vivi & kuki


Oyuncak hayvanlarım kocaman ayı vivi (aynı yandakine benziodu) ve köpek kuki benim en deerli dostlarımdı küçükken... tabi bi yaşa kadar benle birliktelerdi, soora odamda ayı, köpek falan olmasını istemediğimden (kız arkadaşım faln odama geldeiinde rezil olmamak için :))) bu sevimli dostlarımın kontrolü anneme geçmişti... Bu sefer gittiğimde bi baktım kuki (köpek olan) gardrobumun üstünde ama vivi yok... anneme sordum, vivi nerde diye, bana "çok kötü olmuştu, tüyleri falan, attık onu biz" demez mi.. aboooww nası bi üzüldüm anlatamam, kızdım falan ama elden ne gelir.. gitti biricik sevimli dostum... onu sarışımı, kucaklayışımı falan hatırladım şimdii... :'(((

12 Haziran 2006

döngü

Bilkent

Sabah kalktım, iki gün önce yaptığım online pasaport başvurusunun sonuçlandığını bildiren maili zaten bekliyodum, bana 4 fotoğraf ve nüfus cüzdanı fotokopini kap gel, al pasaportunu , yazmışlar ben de çıktım buradan yola.

aşti

kızılay

akköprü

saat 10,5 gibi Ankara emniyet müdürlüğü (aem)’ne geldim. Sıramı aldım beklemeye başladım. Pek bi şey olmadı buralarda.. saat 11,5 gibi sıra bana geldi ve belgelerimi verdim, görevli bayan 2,5 gibi gel dedi. eyw dedim…

annemi aradım, annem her zaman ki gibi bana görev yükledi:

- “git lensini al, haftasonu ist’e gidiyosun lazım olur!!!”
- “aaah anne iyi hatırlattın, saol, eywww!!”
J

ankamallll

önümde 2-3 saatlik bi boşluık vardı, yapcak bi şey de yok. Migrosa gideyim de bari filme falan girerim dedim…

12 gibi başlayan filmler pek dişime göre değildi vazgeçtim, sibel’i aradım.

- girdin mi sınavına??

- Yok 2de..

- Bil bakalım nerdeyim?

- Dost kitabevi

- Yaklaştın, burada da kitap satan bi yer var

- Biletleri mi alıyosun??

- Aaah iyi hatırlattın, gelmişken alıyım

- :D

- Hadee sana iyi şanslar, kiss

- Kiss



Sibel de bi görev yüklemişti, eyw dedik aldık biletleri…
1,5 falan d&r de kitap okudum, kitap aldım..

Sora bi de yemek yedim, ver elini aem…

aem

saat 2,5 gibi geldik beklemeye başladık. Bu arada her zaman başıma gelen şey oldu, yanıma oturan amca benle konuşmaya başladı..

- nereye gidiyosun

- İtalya (üff yolculuklarda da hep böle meraklı adamlar başıma gelir, offfff, başladık gene a.q.)

- ne için giiyosun

- ııh eğitim amaçlı, şey gönüllü falan filan

( amca tatmin olmadı ya neyseee…)

- nerde okuyosun?

- bilkent

- hangi bölüm

- elektrik-elektronik mühendisliği

( sanırım beklediği buydu!!!)

- burslu musun

- evet ( off amca baydın yaaa!!)

- ohhh ne güzel ( ehhh işte amca patlatacakkk, geliyooo) Ben de oğlumun pasaportunu almaya geldim…

buradan sora amca sazı ele almaya başladı. Uzun uzun yazmıyım, özetleyim. Amcanın oğlu abimiz odtü makineyı bitirmiş (dün mezun olmuş J) bi de mekatronik yan dal yapmış.. bi hocanın yanında da çalışmış, falan filan.. işte amcamızın derdi oğlu amerikaya bilmem ne üniversitesine gidiyomuş ama carnıç melon’a gitmek istiyomuş… öff amca baydın diyemedim ve

- amca ben bi bakıyım pasaport çıkmış olabilir

- ben de geliyim (off bıktırdı..)

özetle bana son sınıfta yurt dışı başvurusu yapacaksam çok dikkatli olmam gerektiğini, her söze inanmamam gerektiğini uzun bi söylevle anlattı. Sağ ol amca

kadın bana 2,5 gibi çıkar demişti, saat 3,5 da hala yoktu ortalarda..

bu arada yavuz’la almayı düşündüğümüz bi ders var: pic programlamayla ilgili. (di mi yavuzzz) işte o dersin böle öğrenci modunda bi hocası var, aaa bi baktım iki-üç önümde uluç hoca sırada duruyooo… acaba o mu ki diye düşünürken bi baktım elinde Bilkent kimlik kartı. Demek adam da gidiyomuş falan dedim, bu arada o da yanındaki yaşlı amcalara bi espri patlattı:

- size kaçta dediler

- (amcalar) 4

- Bana da 3 dediler, saat 4. siz de 5’te alırısınız puhahaha… (neşeli bi amcaymış, sevdimmm) (bi kaç da arkadan çektim, pembeliii)

saat 5’e geliyodu, benim pasaport hala yokk…

bu arada, bizim liseden Bilkent eee’yi geçen sene kazanan bi arkadaş vardı pınar onu gördüm. Aa sen napıyon burada dedik, karşılıklı olarak.. meğer onun sevgilisi de estonya’ya gidiyomuş, aynı benim gibi.. o da sordu

- olcan mı seneye tutor

- oldum, yaz okulunda cs112 tutoru. dedim

- iyi iyi seneye de ol. dedi

- düşme elime dedimmm

sora bunlar da aldı gitti, benimki hala yok. Saat 5,5 oldu, kapatıyolar. Ben yusuf yusuf…

en sonunda gittim, böle böle bana 2,5 dendi, saat 5,5 oldu. Adam git bi sor aldığın yere numaran doru mu dedi. bi gittim, meğer kadın öle bi 2 yazmış ki 974327 olmuş 974317 ve öle bi numara da olmadığından beni boşuna bekletmişler. Doru numarayı getirince, adam o burada yatıyo, saatlerdir, dedi verdi…

neyse en önemli görev bitmişti…

lens dünyası

lensimizi de aldıkkk..

bilkent

ve sonunda yurttt, ama öldümmm… offfff bürokrasi offff

11 Haziran 2006

lise3

başak106 sibel87 ılgaz121 hatice ahmet129 sema eren aycan97 naide burcu108 burak48 özlemaltundal özlemküçülmez126 berkhan128 öndertolga önder çağrı95 necati98 emre umut saadet özlemöz betül124 ayşegül elçin dilek fatma pelin teke

5 Haziran 2006

alanya--->ankara - seyahat anıları (!!!)

Alanya’dan ankara’ya sibel’le döndük.. metro turizm’in 924 sefer sayılı otobüsüyle.. saat 24.00’da alanya’dan yola çıktık.. o finalleri için bense ertesi gün başlıcak olan yaz okulu için... 19-20 nolu koltuklarda oturdukkk…

01.16, 22˚C

Sibel telefonundan sevimli kuzu-koyun arası yaratığının (o benim çocuum dedi) resmini gösterdi ve maceralarını anlattı.. Geceleri uyurken beni çok acıtıyoo (!) dedi ama bazenmiş (çünkü çok büyük hayvannn)… elini buna koyup uyuduğunda acıyomuş eli..

01.23, 20˚C

Sibel: 2 derece birden düşmüş olamaz… (bkz. deminki sıcaklık)
Berkhan: ?

Sibel: 33+33 66m yapar.
Berkhan: o 111 deil miydi?
Sibel: eheheh o meridyen beahh
Berkhan: ama 33 olamaz o çok yuvarlak bi sayı
Sibel: yuhh, yuvarlak dedin 0’dır, olsa olsa 30 olur. 33 hiç de yuvarlak deil..
B: hmmm
S: uyku sersemisin… :D

01.36, 19˚C

Berkhan sibel’in göz kapaklarını eliyle kapatır…
S: of beynim çok yorgun.
B: bi deyim var biliyo musun, beyin .mcıklaması… :D
S: ehehe biz ona beynim mikildi diyoruz (aslında böle demedi:D )
B: …
S: bi de bunun daa edeplisi var: Allah canımı alsa da kurtulsak
B: ….
S: ama bazıları Allah büyük demeyi tercih ediyoo. O zaman da o
rtaya şöle bişeyy çıkıyoo.. büyük Allah canımı alsa da kurtulsak…

Biter..

02.06, 18˚C

S: final zamanı keşke uyuyabilsek.. uyusak, uyusak hep uyusak, hiç uyanmasak. Sonra bi uyansak finaller bitmiş olsa…
B: eheueheue

Bitti…

04.15, 21˚C

Arada uyuduk, sora otobüs mola verince uyandık ve molanın sonunda tekrar otobüse bindik…

B: yandaki teyze kaybolmuş…!
S: aa yoksa unuttular mı…?
B: hayır teyze inmiş heralde..
S: ama ben teyzeyi tuvalette gördüm gibi yaa
B: yapma böle şeyler Sibel..
S: ?
:'(
B: aaa arka koltuğa geçmiş…
S: bizden rahatsız mı oldu ki…
B: sanırsammm

S: bence o bizi gözetlemek için oraya direk çapraza geçti…
B: yok daha neler
S: bence öleee

Bitti…

04.24, 21˚C

Kağıt kaynaklarımız tükendiği için molada kağıt armaya çıkar sibelll…

S: adama bloknot var mı dedim, bloknot derken dedi…J
<<<
S: küçük kağıtlar oluyo ya üstüne not tutuyoruz ne güzel, işte onlardan
Adam: ha, yokk
>>>
B: bloknot müzikle ilgili falan diil miydi yaww
S: nası yani yaaww

B: ha o blokflüttü
J

Bittiii

05.11, 19˚C

Otobüsteki muavin insanın su teklifini geri çeviren sibel’e,

B: gelene git, gidene kal demiyceksinn.. (uykusuzluk başa iice vurmuşşş)
S: ben zaten gelene git, gidene de git diyorummm

B: ewet gelen bardağa git dedin
S: biliomusun felsefede cansızların da canı olduuna inananlara bi şey deniyoduu
B: ne yoksa bok mu deniyoo
S: yoo, ben de inanıyorum, mesela kapı koluna hunharca davranmam, yazık!!!

Gülüşmelerrr ve biterrr….

05.18, 17˚C

Sibel bana kek yedirirken, elini yaladım… (yanlışlıklaaa)

B: ıyyy elini yaladım.
S: ooo bu eli kimler kimler yaladı alıştım artık (AÜ dişhekimliği fak. 2. sınıf) en fazla tepkiyi elime kusarsan veririm…
B: hönk ???
S: ona da dört’te alışcam zaten. Hastanın küçük diline dokunuyosun, hasta irrite oluyoo (???), böle kusuyo eline. Önceleri ıyk mıykk diyon, sonra ona da alışıyon..
B: bunu yazmak istiyoom.
S: biz senle dünyayı gezmeliyizzz.

Finitoooo….

Bundan sora aşti’ye kadar mışıl mışıl uyumuşuzzz….

ps. işte o kuzucukkk..


odamda 2

Çekmecemdeki hatıralar…..

Alibris’ten aldığım (webden yaptığım ilk uluslar arası alışveriş) ilk kitabın kargo kutusu, ilk kredi kartım (genç telecard), candostum burak’ın odtü’de çıkardığı derginin ilk sayısı, ilk mouse’um, ösym ile ilgili tüm belgeler, 2004 öss başvurma belgesi, ilgili banka dekontu, 2004 öss aday fişi, 2004 öss aday bilgi kontrol belgesi, öss ardından milli eğitim bakanının gönderdiği teşekkür vs yazısı, yüzlerce ;))) dersane deneme sınavı sonuç belgesi, 12 adet karne, 1 büyük 1 küçük ösym zarfı, 2004 ösys tercih formu alındı belgesi, yine bir banka dekontu, 2004 öss sonuç çıktısı (7/21/2004 tarihli SRV03: 469634), [not: bana sınav sonucunu ilk bildiren burak’tı], lise diplomamın fotokopisi, hemen hemen tüm önemli üniversitelerin gönderdiği tebrik yazıları, orta okul ve lisede kullandığım Superonline e-pack paketleri, ilkokul ve orta okulda kullandığım gözlük çerçeveleri, onlarca kartpostal, lise 1’de halk oyunları ekibinde giydiğim beyaz eldivenler, para koleksiyonum, birkaç maytap, orta okuldaki mektup arkadaşımın gönderdiği mektuplar ve zarfları, flütüm, birkaç oyun cd’si, hedef4 oyunu, lise 2’de okul münazarasında jüriyi etkilemek için J Burak’ın çalıp benim söylediğim “tekno şarkı”nın sözleri, 2 eylül pazartesi 2002 tarihli gazete küpürü, çeşitli başka gazete küpürleri, birkaç pil, bant, düğme, ataç, birkaç boş not defteri, annemin çocukluk vesikalık fotoğrafı, sinekkov, kendi doldurmuş olduğum üstüne yaprak yapıştırılmış kaset ve kutusu, pembe bi postit, bir boş kartela (pulların dizildiği özel bi şey), lisede çekilmiş bir sürü fotoğraf, mumlar, ge100 üniversite hayatına giriş kitapçığı, ge100 eposta ve kütüphane etkinliği ile ilgili üstünde kullanıcı adı ve şifrelerin yazılı olduğu o kağıt, bu etkinlikte bana postalanan ve çıktısını alıp kütüphaneye gidip kitap aldığım o kağıt………

odamda 1

Eve gidince ve odama kavuşucunca, bir zamanlar kitap okumaya vakit ayırdığımı ve harçlığımın ne kadar büyük bir kısmını kitaplara ayırdığımı anımsadım. Hey gidi hey…

Raşid’in dürbünü, noel’de cinayet, briç masasında cinayet, beklenmeyen misafir, kırmızı pazartesi, benim hüzünlü orospularım, iki yeşil susamuru, kule canbazı, ne yapmalı, bir çift yürek, kar, ezilenler, bilim tarihi yazıları, pi coşkusu, modern bilimin oluşumu, kavgam, yolda üç kişi, beyaz kale, git kendini çok sevdirmeden, onlar hep oradaydı, Kızılderili katliamı, Nostradamus, melekler ve şeytanlar, dijital kale, bilim iş başında, sarı zeybek ve canım kadar sevdiğim pul defterlerim… gözüme ilk çarpanlar kütüphanemde….

25 Mayıs 2006

çimlerrr




Yaww, çimlerde ders çalışmak da ne zormuş yaaa... Ya kitaba böcek konar, ya karınca sürüsü kağıtlardan geçer, olmadı silgini götürmeye çalışırlar. Ya da bir karga gelir, yaslandığın ağacın tepesine yerleşir, başlar ötmeye... Küfredersin, küfredersin gitmez.. Cani oldum yaa, içim dışım karınca mahlukatı doldu offff... Bu arada değişik bi link buldum veriyim: vazgeçtim... :D

24 Mayıs 2006

minä rakastan sinua(*) lordi


Güzel bi şarkıyla, farklı bir stille birinci olarak, benim de yaşam felsefeme uyan bir şekilde "herkesten farklı olarak" kazandığınız eurovision galibiyetinden dolayı sizi yürekten kutluyorum...

eurovision fan berkhan
(*) fince'de seni seviyorum demek...

22 Mayıs 2006

?

ne zamandır görmüyorum seni.. bi dakika, en son ağustosta mı ne görmüştüm, yok yok eylüldü sanki. önce sen gitmiştin, sonra ben. o kadar istemiştim ki aramıştın beni, yüreğim pır pır etmişti sonra. seni görmediğim her an, senden nefret etmeye çalışıyorum. tek suçun o. yani suçsuzsun. bilmiyosun. ama ben kendime kızamıyorum, senden nefret etmeye çalışıyorum, ne mümkün. sürekli o yıl aklıma geliyor. hayatımın en güzel yılı diyorum her açıdan. sadece sen değil, onlar da... ama şimdi hiçbiriniz yoksunuz. ben hepinizden nefret etmek istiyorum. niye yoksunuz? senden aldığım tek hatırayı da, -bizi birleştiren- geçenlerde kaybettim. yine başa döndük yani. sen artık bana yine eskisi gibi çok uzaksın, kilometrelerce. senden nefret etmek istiyorum, ne mümkün. kendimi değil seni seçsem de kurban olarak, bu yolda iki ölen de benim. ben ve bendeki sen, yine ben...

19 Mayıs 2006

eurovision

Küçüklüğümden beri Eurovisionlar bana hep ilginç gelmiştir ve hep takip ederim. Sertab'dan önce de takip ediyordum ama tabi bizim şarkılar dandik olduğundan, daha minimal iddialarla izliyodum... Sertab'a kadar...

günlerden riga'daki eurovision gecesi...

o gün bizim arkadaşlarla, dersaneden çıkınca deniz kenarına gitmiştik.. Arada öyle yapardık, sıkıldığımızda bi şeyler alır; deniz kenarına gider, oturur, muhabbet ederdik.. O gün de sanki bi arkadaşın doğum günü mü neydi... Pasta aldığımızı hatırlıyorum, saat ilerliyordu 6,7,8... Benim içim içimi yiyodu... "Hadi oluum örovizyon :) var laaa, hadi gideeeelim" Ama nedense oturup, kalmıştık.. Burak gitarını da getirmişti,... Deeeeerken saat 10 olmuştu. Bizimkiler "artık gidebiliriiiiz :))))" dedikten sonra baktım saat 10'u geçti, Sertab'ın da ilk sıralarda olduğunu biliyorum. Dedim bizim eve gitmeye kalksam, şimdi ben gidene kadar Sertab çoktaaan çıkmış olur... O yüzden babaannemlere gitmiştim, onlar da zaten izliyolarmış.. Ben de onlara katıldım.. Benden 3-4 dakika sonra Sertab çıkmıştı.. Dedem benden daha heyacanlıydı, alkışlar falan; babaannem de öyle..

derkeen, sıra puanlamaya gelmişti.. Tabi, bizde müthiş bir heyecan, hatta bi ara ümidimi bile kesmiştim.. ama mutlu son, birinci olmuştuk.. Hemen bizim arkadaşlar beni mesaj yağmuruna boğmuştu... Çok mutluydum..

o heyecanla çook mutlu bi şekilde eve dönmüştüm...

14 Mayıs 2006

cüce olmak


Küçükken korkardım cücelerden. Çünkü sanki çocukmuş da byükmüş gibi falan gelirdi onlar bana... Daha sonra biraz daha büyüyünce orta okulda falan, cüce olsam nasıl olurdu diye düşünmeye başladım. Daha doğrusu kendimi onların yerine koymaya çalıştım.. Sanırım bizim okulda iki tane cüce kardeş olmasından dolayı bu cüce konusu beni ilgilendirmişti o zamanlar. Biri benle yaşıttı, diğeri bir üst sınıftaydı. Bunlar okulun serseri takımıyla gezerdi, hatta çete reisi gibiydiler. Yanlarında hep iri yarı tipler olurdu. Bunlarla aynı serviste olduğumuzdan aram iri sayılırdı.. Bi keresinde sen cüce misin diye sormuştum küçük olana - şimdi kendimi nasıl suçlu hissediyorum... Hemen reddetmişti.. Ondan sonra hiç açmadım o konuyu. Ama cüceler hala ilgimi çeker; hala onlardan biraz korkar ve çeknirim...

13 Mayıs 2006

Osmanlı?

Sizi bilmem ama, ben Osmanlı saltanatının devam etmesini isterdim. Böyle nasıl İngiltere'de halk kraliçelerini delice seviyosa, ben de o şekilde siyasi olmayan yaşlı tonton bi padişahı deli gibi sevmek isterdim. Onun doğumgününü tüm halkla birlikte kutlamak ve öldüğünde üzülmek isterdim...
Keşke saltanatı kaldırarak bu zevkimizi elimizden almasalardı ve keşke padişahlarımız bu durumu zaruri hale getirmeselerdi...

11 Mayıs 2006

@kütüphane

Ya insanlar kütüphanede nasıl bu kadar gürültü çıkarmayı başarıyor ya anlaması zor... Hele ikinci kata dizüstü getirenleri anlamıyorum. Bugün ben güzel güzel çalışırken, bi kız geldi oturdu önümdeki masaya.. Açtı dizüstünü, taktı fişini.. Sonra bir gürültüdür dayanılır gibi değil dizüstünden gelen. Derken kız bi şeyler yazmaya başladı, tık tık tık.. Tabi benim bütün konsantrasyon gitti, habire dönüğ kıza bakıyom falan, soora bi hışımla topladım eşyaları, kıza tip tip bakıp başka masaya gittim... Ya ne şanssızım yaaa....

8 Mayıs 2006

bekle beni italya

Seni başında İtalyanca alırken aklımda sadece geçen dönemden kalan bi seçmeliyi bu şekilde tamamlamak vardı. Kim derdi ki benim yazın İtalya'ya gideceğimi... (acaba İspanyolca alsam İspanya'ya mı gitcektim, tühhh) Evet, bu hafta içinde pasaportumu alıyorum... Bu yaz benim için çok güzel ilklere tanıklık edecek ya, çooook mutluyum. İlk defa uçağa binecem, ilk defa yurt dışına çıkacam... İtalya'da 3 hafta kalacam inşallah, Bari'de 2 hafta, 1 haftasında da Bari'ye yakın şehirlere Napoli, Floransa ve ROMA'ya gidecem.. Melekler ve Şeytanlar'ı okuduumdan beri görmek istediğim Roma'yı sonunda görecem bu yaz... Colesseo'yu, heykelleri, Vatikan'ı hepsini görecem.... Çoook mutluyum...

7 Mayıs 2006

liseye ağıt

Liseyi çok özlüyorum ya... Belki de yedi yıl aynı arkadaşlarla ve aynı hocalarla geçtiği için, artık birbirimize bir ana, baba, kardeş gibi yakın olduğumuzdandır, kim bilir... Liseyi özlüyorum ya... Son iki senedeki çalkantılı ilişkimize rağmen Canan hocayı özlüyorum, şu anki espri anlayışımı borçlu olduğum, en pratik çözümleri kendisinden öğrendiğim Turgut hocayı özlüyorum...

Liseyi özlüyorum ya... Ilgaz'la milletten para toplayıp, sonra pasta alıp, deniz kıyısına gidip yemeyi ve bu para topladığımız zamanların hiçbirinde benim ve Ilgaz'ın para vermemiş olmamızı özlüyorum... Deneme sınavlarından sonra sinemaya gitmeyi, Burak'la evden okula, okuldan eve giderken yaptığımız sohbetleri, her defasında yeniden memleketi kurtarmaya çalışmamızı, ve her defasında bıkmadan usanmadan tartışmayı özlüyorum...
Liseyi özlüyorum ya, yazları Dim çayına gitmeyi, elbiselerle suya girmeyi özlüyorum.. Kışınsa yaylaya çıkmayı özlüyorum.. Öğle araları eve gelip, annemin yemeklerini yemeyi özlüyorum.. Liseyi özlüyorum ya... Sabahları kılık kiyafet kontrolü sırasında bir haftadır kesmediğim top sakalımı saklamayı, ve hatta bunu farkeden hocanın bağrışlarını bile özlüyorum.. Aynı zamanda disiplin kurulu başkanı olan kimyacı Gülseren hocanın dersinde geometri çözerken yakalanmayı, hocanın kitabımı rehin almasını ve o dersi bana saymakla geçirmesini özlüyorum... Ya liseyi, hocaları, ve en önemlisi arkadaşlarımı özlüyorum. Hepsiyle halen görüşsem de -bu cumartesi Serkan, Burak ve Kuşçu buluştuk, Kuşçu'nun İstanbul'dan gelmesi sebebiyle- ne yazık ki hiçbir şey eskisi gibi olamaz.... Olmuyor, olamıyor......

6 Mayıs 2006

telefonum wc ye düştü

evet.. bugün saat 5.40 sıralarında, sifonu çekmemin akabinde telefonum cebimden kaydı ve wc te düştü.. kurtaramadım.. bütün numaralarım gitti.. offfff :((((

Mayfest'te iyice concon olduk

Üç gündür bahar şenliğini kutluyoruz. Ama ne kutlamak.. Gündüzleri şenlik alanındayız, geceleri de konserde. Ne kadar konser varsa hepsine gittik.. Duman, Gülşen, Bengü.. Dün şenliklerin son günüydü. Ben artık bu gece hayatta çıkmam diyodum ki Hüseyin'in ısrarlarıyla yine gittim. Ama bu sefer Bilkent sarmadı, ver elini ODTÜ diyerek Yeni Türkü konserine gittik ordaki... (Adnan'ın arkadaşı sağolsun.. :D) Her ne kadar dönmek i söylemese de baya eğlendik. (Burak'la görüşmeye çabaladım, ama olmadı..) Bu da yetmezmiş gibi dönüşte de 76 çimlerde uyuduk.. Sonra da komedi filmleri gösterimine gittik... Burda kapıdaki adam içkiliyiz diye bizi almıyodu ki Yavuz'un bina sorumlusunu tanıması sayesinde buraya da girebildik... Öff ne çok torpil yaptırmışız bi gecede...

3 Mayıs 2006

sibel'le


sağdaki fotoğraf 7 nisan'da (sibel'in doğumgünüden bi gün önce) çekildi. sibel'le hasret gidermek maksadıyla dışarı çıkıp, önce içip, sonra sinemaya gidip, sonra da benim ısrarlarımla fotoğraf çekildik (ya da çekindik)...

soldaki fotoğraf ise bundan yaklaşık iki sene önce çekildi. yer sibel'in odası... türlü şebeklikler peşinde olan biz sibel'in webcam'ine bakarak dil çıkarmışız. nedenini tam hatırlamasam da muhakkak vardır bi nedeni bu hareketin...

ve şimdi bu iki fotoğrafa baktığımda, iki sene gibi kısa bi sürede ne kadar değişmişiz diyorum... kim bilir on sene sonra nasıl olacağız??


yine de seviyorum be...

ya her şeye rağmen, mayfest zamanı ödevlere, lablara, lab prelerine, sunumlara, projelere rağmen seviyorum ben bu bölümü... çünkü siz varsınız dostlarım, iyi ki de varsınız... her şey için teşekkürler..
@02.59 am , circuit hw9

2 Mayıs 2006

gazi çocuk yurdu'nda... (3)

bu hafta yurda gittiğimizde dört kardeşle tanıştık. yeni gelmişler yurda... ilginç olansa adları:
cebrail
mikail
isa
meryemana

gazi çocuk yurdu'nda... (2)

gönüllü projeleri bu yüzden seviyorum. çünkü gayet de çift yönlü bir alış-veriş oluyo burada yaptığınız. belki de bu yüzden öylesine başladığım gönüllülük hayatım 8 aydır devam ediyor.
aslında ben size şimdi biraz Salih'ten bahsetmek istiyorum. bizim gazi çocuk yurdu'ndan bi çocuk. oldukça sevimli, komik... şimdi biz yurtta daha düzenli ve faydalı olabilmek için başlarda çocukları paylaşmıştık, herkes her hafta aynı çocukla ilgilenecekti. böylece onların gelişimini takip edebilecektik. işte ben bu vesileyle salih'le tanıştım. salih biraz zihinsel engelli, bu yüzden de okula gitmiyor. ama ben ilk hafta salih'e onun eğitim almadığını bilmeden okumayı öğretmeye çalışmıştım, baya da ilerlemiştik harflerde... :D
neden sonra, yurt görevlileri bizim sistemi beğenmediler ve çocuklar belirli niteliklerine göre sınıflandırıldı. ben de satranç gurubundayım ve artık salih'le ilgilenmiyorum. ama ne zamandır göremediğim için özlemişim keratayı. bu hafta gördüm bunu. çağırdım, dedim "salih, dostum nerelerdesin, hiç göremedim, ne yaptın, nasılsın" falan diye konuşuyodum, o sırada salih'le ilgilenen arkadş geldi, çağırdı salih'i hadi gel salih falan diye. ama bizimki gitmek istemedi, beni gösterip "o da gelsin" dedi... o an o kadar mutlu oldum ki... küçük bir çocuğun sevgisini kazanmanın, beni bu kadar mutlu edeceğini aylar önce bu projeye başlarken nerden bilebilirdim ki.......

1 Mayıs 2006

hazreti google

iyi ki varsın google. bazen düşünüyorum da sen olmasaydın, hayat ne kadar zor olurdu. sana ne sorsam, bazen doğru cevap olmazsa da hep mantıklı bir cevap verirsin. bazen yıllardır görüşmediğim dostlarımı bana buluverirsin. sen ne kadar iyi birisin.. umarım hayatımdan hiç çıkmazsın.....

30 Nisan 2006

gazi çocuk yurdu'nda...

daha önce gönüllü olarak çalıştığımı söylemiştim.. her pazar gazi çocuk yurdu'na gidiyoruz. burada çocuklarla ilgileniyor, oynuyor ve onlara ders anlatıp, ödevlerine yardım ediyoruz. şu anda bütün gönüllüler olarak ordaki çocukları yeteneklerine, akli durumlarına ve ilgi alanlarına göre sınıflandırdık. ben satranç gurubundayım ve nispeten şanslıyım. çünkü en aklı başındakiler benim çocuklarım.. burada ise zaman zaman ilgilendiğim bazı çocukların resimlerini görüyorsunuz.. bazılarının ne güzel gülüyor gözleri....





29 Nisan 2006

ieee@odtü




Bugün ODTÜ'deydik.. Taze IEEE üyesi olan ben, IEEE SB'ler toplantısına katılma şerefine erdim :D Yavuz ve IEEE Bilkent SB'nin saygıdeğer yönetim kurulu ile birlikte... (Hü, Nil ve Yasmin)
Üstteki fotoğrafta da Yavuz ve ben
Maxwell amcayla birlikteyiz... Onun altındakinde Yasmin'in yüzüne dikkat!! En altta ise sevgi yumağı olduk... :D









24 Nisan 2006

boşu boşuna...

Bu iki kelime, ne kadar çok şey anlatıyor, inanılır gibi değil. Ve ben hayatım boyunca, hep bu kelimelerle ya da ifade ettikleri o olumsuz anlamla defalarca karşılaştım. Hatırlıyorum, 5 ya da 6 yaşındaydım. Daha küçük olabilirim, ama büyük değildim. Babam bana maket uçak almıştı. Aslında tam maket denemez, köpüktendi bu uçak. Apartmanın çatısına çıkıp bu uçağı bıraktığımda havada salına salına aşağı iniyodu. Çok seviyodum bu uçağı. Hep yanımdaydı artık. Sonra bir gün bi şeyden dolayı anneme kızmıştım, ayrıntıları hatırlamıyorum. Ve ben -güya annemi cezalandırmak için- bu uçağı balkondan yere dik bir şekilde fırlattım. Tabi uçak parçalanmıştı. Hemen suçlu annemmiş gibi, anneme koşup ağlamıştım. O günden sonra benim hiç maket uçğım olmadı... Ama zaman zaman -kendimce başkalarını cezalandırmak için-, sahip olduğum ve çok sevdiğim şeylerimi boşu boşuna yitirdim aynı bu şekilde...

23 Nisan 2006

yağmur ve alanya'da kış

yağmur....
çok küçük yaşlarımdan beri yağmuru çook severim. kimi insanın içi kararır, ama benim içim neşe dolar. cidden.. her ne kadar, lise hayatım boyunca -okula yürüyerek gidip geldiğim için- yağmur zaman zaman beni kendinden soğutmaya çalışsa da, anneme ekstra çamaşır çıkarsa da ona olan sevgim hiç azalmadı.
alanya'da kış demek, yağmur demektir benim için. benim gibi yağmuru deli gibi seven birine, ankara'da kış ne demek diye sorarsanız, size "yağmursuz bir kış" derim.. ancak şu an dışarıda alanya'daki kadar heybetli olmasa da yağmur yağıyor... işte o yüzden birden alanya'da geçen o yağmurlu kışları hatırlayıverdim....

yemeksepeti mi, aloyemek mi?? migros mu, gima mı??

Yurtta yaşamak bazen çok sıkıcı, iç karartıcı ve sevimsiz olsa da; bazen de acayip bir serbestlik olabiliyor. Hatta bu serbestlik, zamanla folloş oluyor.. Öyle ki, aç olmasan da sırf yemek sipariş etmenin sana verdiği o hazdan dolayı, sipariş verebiliyosun. İşte böyle anlarda en büyük problem (!), nereden vereceğin oluyo şiparişini.... yemeksepeti mi, aloyemek mi??? bu büyük sorunu da aştıktan sonra pizza mı yesem, pide mi?? yoksa kentucky den mi söylesem, ya da kebap mı yesem.... bir diğer alışveriş çılgınlığı da bütün kat olarak toplanıp topluca internetten alışveriş yapmak oluyor... bütün kat yapıyoruz, limite erişebilmek için.. (limit: migrosta 20, gimada da 15 civarı) şu anda migrostan bişeyler söylüyoruz. (süt, meyve suyu, su, çay, tost ekmeği, kaşar, browni....) burdan size önerim migrostan şaşmayın, gima bazen getirmeyebiliyoo.....

İlgili Bağlantılar:
Yemeksepeti
Aloyemek
Migros
Gima

gönüllü oldukça, olasım geliyor !

Hep diyolardı, "bi gel, çok seviceksin" diye. Pek inandırıcı gelmiyodu. GEP(*)'e ilk girdiğimde, cidden zoraki, ayağımı sürterek (doğru tabir bu değildi sanırım) gitmiştim. Ama dedikleri gibi oldu, ordaki çocuklar, sana "öğretmenim" demeleri, o çocuklara yardımcı olduğunu bilmek... Yani, bikaç açıdan tatmin olunabilecek zevkli bi şeydi.. Daha sonra YYP(**)'ye gitmeye başladım. Burda çocuklarla GEP'den daha yakın, bire bir temas kurduğum için (sorumlusu olduğum çocuklar var), YYP'yi daha çok seviyorum. Halen her hafta pazar günleri Gazi Çocuk Yurdu'na gidiyoruz. Derken şimdi henüz kurulum aşamasında olan UPG(***)'ye başladım. Burda da daha çok yurt dışına yönelik projeler olacak. Bakalım bu gönüllülük çılgınlığı nereye varacak...

* Gönüllü Eğitim Projesi
** Yetiştirme Yurtları Projesi
*** Uluslararası Proje Gurubu

bazen kendimle konuşuyorum

Çok sık olmaya başladı. Bazen kendime sorular soruyorum, ama sanki içimde başkası varmış da onla karşılıklı konuşuyor gibi. Bazen de kendim arkadaşlarımdan biriyle konuşuyor gibi oluyorum. Her iki durumda da sorular soruyorum. "Yok öyle olmaz, bıla bıla..." uzun uzun konuşuyorum, sonra birden gerçeğe dönüp hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorum. Acaba deliriyor muyum ki???

uyarı, ders çalışırken yaklaşmayın !

Ders çalışırken çok gergin oluyomuşum.. Az önce odama gelen bi arkadaşı odadan kovdum, o söyledi.. Ama ne yapayım yaa, cidden bu da can, gelip başıma bıdı bıdı bıdı...

ben annemi çook özledim...

Şu an yenitürkü(*) dinliyorum, az önce de bu şiiri okudum... Annemi ne kadar sevdiğimi hatırladım. Gece uyuyakaldığında seni yatağına yatıran, gecenin bir yarısı üstün açıldığında gelip üstünü örten birinin olması insana önemsizmiş gibi geliyor... Ama değil.

(*)

dönmek

dönmek...
mümkün mü artık dönmek
onca yollardan sonra yeniden yollara düşmek

neresi sıla bize, neresi gurbet

al bizi koynuna ipek yolları
Üstümüzden geçiyor gökkuşağı
Sevdalı bulutlar uçan halılar
Uzak değil dünyanın kapıları

neresi sıla bize, neresi gurbet

gitmek...
mümkün mü artık gitmek
onca yollardan sonra yeniden yollara düşmek

rakılı akşamlar gün batımları
çocuk gibi ağlar ya sarhoşları
olmamış yaşamlar eksik yarınlar
hatırlatır her şey eski aşklar

neresi sıla bize, neresi gurbet
yollar bize memleket

yenitürkü